MAKALELER

Gög Bülteni 3. Sayıda yayınlanan makalesi

BU ŞAŞKINLIK VE ZİLLETİN ANA NEDENLERİNDEN BİRİ: SOSYAL, DİNİ, KÜLTÜREL, SİYASİ VE KAMU ALANINDA KURUMSALLAŞAMAMA


İslam dini, insanın yeryüzünde onuru ile, başı dik ve sadece Allah'a kul olarak yaşamasını sağlamak; adaleti ikame etmek için Allah'ın bize bir lütfu ve ihsanıdır.
İnsan kardeşlerimiz, İslam dininin bu özelliği, yol göstericiliği ve güzelliğinden habersizdir.
Zalim, fasık ve fasid bir şeytani düzen, dünyamızın her yerini kuşatmıştır. insanlık onuru ayaklar altında, haksızlık ve zulüm kol gezmektedir.
Zulme, küfre, şirke, haksızlığa ve fesada nefret ve tavır; zalim ve müstekbirlere karşı mücadele ve mücahade, bu dinin “la” ile tanımlanan birincil ve öncül koşuludur.
Bu güzel dinin temsilcisi konumundaki din kardeşlerimiz ise, zulüm, şaşırtmaca ve nifakın gölgesinde, kendi dinini anlamak, güzelliğini yaşamak ve diğer insanlara tebliğ etmek bir tarafa, kendi dini ile insanlık arasında yanıltıcı bir perde ve kötü bir örnek, hatta engel konumundadır.
Dünyada yapılan dürüst ve şeffaf toplum sıralamasının ilk 50'sinde maalesef neredeyse hiçbir İslam devlet ve toplumu bulunmamaktadır. En iyi durumda görünen Türkiye bile, son 10-15 yıllık gayretle ancak 53. sıraya yükselebilmiştir.
Böylece Müslümanları temsil ettiğini iddia eden kurum ve kuruluşlar da, Müslümanlığın önündeki engel durumundadır. (Heyhat ki heyhat, ne büyük bir çelişki... Ya Rab, ne kadar büyük bir sorumluluk ve yük!)
Kurumsal ve şeffaf olmayan tüm ülke ve toplumlarda, siyasi, dini, ekonomik, sosyal çalışma ve gayret içinde olan kişi, kurum ve kuruluşların çoğunluğu, kendi vatandaşına, üyesine ve mensubuna karşı gizli ve gizemli bir örgüt gibi kapalı ve sorumsuz davranırken; uluslararası kurumlara ve yerel uzantılarına karşı çok şeffaf ve sorumlu davranmaktadırlar.
Herhalde, “hesap vereceğinize karşı şeffaf, hesap vermenize gerek olmayanlara kapalı olmak gerekir” ilkesini tersinden uyguluyorlar. Çoğunluğunu Müslüman ülke ve devletlerin oluşturduğu bu ülkelerde sorumluluk makamındaki kişiler, böylece hem istedikleri kişi ve kurumlarla rahatça istedikleri gibi ilişki içerisine girebiliyorlar, hem de mensubundan (hesap vermek bir tarafa) sorgusuz itaat istemenin rahatlığını yaşıyorlar.
Tanımlanan amaç ve kuralların olmadığı veya varolan kuralların geçerli olmadığı; vitrindeki yöneticilerin yönetmediği veya yönetemediği; yazılı kayıt ve belgelerin doğru olmadığı; yani kendi mensubuna şeffaf olmayan bir organizasyon her türlü suistimal ve sapmaya açıktır, denetlenemez ve yönetilemez.
Mazlum ve mağdurlara ümit vermesi, öncülük etmesi ve yol göstermesi beklenen insanlar ise, acizlik, korku ve şaşkınlık içerisinde zalimin izni, bilgisi ve desteği, hatta işbirliği ile zulme karşı koyabileceğini zannedecek kadar gafil durumdadırlar. Bu halleri ile, zalimlerin planlarının bir parçası olmaktan öte bir sonuç alamamaktadırlar.
Mazlumları temsil ettiklerini iddia eden ancak yöneticileri bu anlayışla hareket eden kurumlar, kendi mensubu ve aynı amacı güden diğer kurumlar ile güzel bir iletişim, işbirliği ve dayanışma yerine, güçlü gördükleri ve güç aldıkları merkezlere şirin görünmeyi tercih etmektedirler.
Şeytani düzen ve yapılarla çatışmayı göze alamayan ve onlardan korkan bu yapılar, birbirleri ile güç ve iktidar savaşı içine girmektedirler. Öyle ki bu uğurda birbiri ile rekabet ve çatışma içine bile girmektedirler. (Hayırda yarış ve öncü olmak mı? Oda nesi? ) Birlik ve dayanışmanın sinerji ve bereketi yok olmakta ve “zalimin izni ve desteği ile, zulmü ortadan kaldırma projesi!” bir kez daha akamete uğramaktadır.
Bir tarafta, bu yolun çıkmaz olduğunu farkedenler kimseye derdini anlatamadan harcanıp, yok olmaktadır. Dünyada bu zilleti yaşarken, kendilerine güvenen ve ümit bağlayanların sorumlulukları omuzlarında ahirete gitmektedir.
Bunların yerine yeni gafiller, istek ve ümitle bu planda rol almakta; bu zulüm devranı ve kısır döngüsü sürüp gitmektedir.
Diğer tarafta ise, onurlu yaşam ümidi ile bu yapıları destekleyenler ümitsizliğe düşmekte, hidayete muhtaç olanların önündeki perde biraz daha kalınlaşmaktadır.
Cehalete ek olarak fesat ve nifak odaklarının oluşturduğu bilgi kirliliği ve çarpıklığı hakikat önündeki engelleri artırmaktadır. Mal, mülk, iktidar, şöhret... vb. dünyalıkların sevgisi, bunları kaybetme ve ölüm korkusu; “Gereken bedeli ödemeden kolaycı bir yoldan hem onurlu, hem de rahat bir hayata erişilebileceği!” aldatmacası, Allah-u a'lem bu kısır döngünün en büyük sebebidir. Yardım ve başarıyı Allah'tan beklemek yerine; kendi gücümüzle başarabileceğimize inanmak kadar büyük gaflet olur mu? Elimizden geldiğince ve gücümüz yettiğince hazırlık yapmak ve hazırlıklı olmak elbette şarttır. Fakat başarılı olmayı kendi donanım ve gücümüze bağlamak, Hak'ka karşı edebimize muğayırdır. Bu aldatıcı inanç, dünyevi iktidar ve güce kavuşma arzusunu öne çıkarmış, “müslüman, zengin ve makam sahibi olmalı” savını, maalesef “Allah'a inanıyorsanız güçlüsünüz ve esas güçlü olan Allah'tır” ve “Allah katında en keriminiz en müttakı olanınızdır”düsturunun önüne geçirmiştir.
Kimseden bir karşılık beklemeksizin yalnızca Allah rızası için kamu yararına hayırlı işler yapmak amacıyla oluşturulan/oluşturulması gereken stk'ların bile bir çoğu, maalesef kendi grubu adına maddi, manevi, siyasi ve sosyal güç oluşturma ve menfaat sağlama alanları halinde çalışmaktadır. Çoğunluğu kurumsallık ilkesini bile bilmemektedir.
Bu vb. zaaflar, zillet ve şaşkınlığımızın ana nedenlerindendir. Ancak insanlık ve İslam ümmeti olarak, tecrübeyle ve pahalı bir yöntemle de olsa çok şey öğrendik. Emredilen dosdoğru yola ve çizgiye geldiğimizde;bilgi, hikmet ve salih amel ile donandığımızda, Allah zulmün sonunu getirecektir. İnşallah önümüz daha aydınlık ve açıktır
Sabır, dua, ittika ve tevekkül ile gücümüzün yettiği en iyi donanım ve azami gayret sonucunda Allah'ın takdir edeceği sonuç, en güzel sonuçtur. Allah'ın yardım ve lütfu ile nice güçsüz, zayıf ve az topluluklar, çok güçlü görünen zalimleri ve müstekbirleri alaşağı etmiştir.
Gaflet içinde olan ve bunun farkında bile olmayan insanlarımız ile uğraşmak ve onları itham etmek yerine; doğru yol ve sahih bir yöntemle, kardeşlik sorumluluk ve bilinci ile, kendi insanını affedici, kuşatıcı, uyarıcı ve ıslah edici; ifsad edici ve bölücülere karşı uyanık bir mücadele tarzı uygulamalıyız. Allah yar ve yardımcımız olsun, bizi salihlerden eylesin. Amin.

Süleyman Erdemir

| | | | |